TÜRK İSLAM ÜLKÜCÜLERİ- ÜLKÜCÜ KİMDİR


HTML Türk Bayrağı KodlarıHTML Türk Bayrağı Kodları

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, KAHRAMAN ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİN OMUZLARI ÜZERİNDE YÜKSELMİŞTİR. BU MİLLET, ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİN KAHRAMANLIKLARI VE FEDAKÂRLIKLARI İLE HUZUR VE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMAKTADIR. HER KARIŞ TOPRAĞI ŞEHİT KANIYLA SULANMIŞ MUKADDES VATAN TOPRAKLARININ SAVUNULMASINDA VERİLEN EMSALSİZ MÜCADELEYİ BÜYÜK TÜRK MİLLETİ, MİNNETLE ANACAK VE BİZLERE BIRAKILAN MİRASA SONSUZA KADAR SAHİP ÇIKACAKTIR. BAŞTA ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARI OLMAK ÜZERE, AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ VE EBEDİYETE İNTİKAL EDEN GAZİLERİMİZİ RAHMETLE, ANIYORUZ. BİZ ATATÜRKCÜ TÜRK GENÇLERİ OLARAK DİYORUZKİ.ALLAH'A , KUR-AN'A , VATANA VE BAYRAĞA YEMİN OLSUN. ŞEHİTLERİM,GAZİLERİM EMİN OLSUN, ATATÜRKCÜ TÜRK GENÇLİĞİ OLARAK , İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARA KARŞI MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR. MÜCADELEMİZ SON NEFER,SON NEFES VE SON DAMLA KANA KADARDIR. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" . YAKUP KAVAKCI

HTML Türk Bayrağı Kodları ELİNE ,DİLİNE VE BELİNE SAHİP OL.. HTML Türk Bayrağı Kodları
   
  YAKUP KAVAKCI
  ABDULAZİZ HAN
 
Türk Sultanları

Babası İkinci Mahmud Han
Annesi Pertevniyal Sultan
Doğumu 8 Şubat 1830
Vefatı 4 Haziran 1876
Saltanatı 1861-1876
ABDÜLAZİZ HAN
   Osmanlı padişahlarının otuzikincisi ve islam halifelerinin doksan yedincisi. Küçük yaşta din ve fen ilimlerini tahsile başladı. Kısa zamanda Arapça, Farsça ve dini bilgileri çok iyi bir şekilde öğrendi. Ayrıca boş zamanlarını değerlendirerek ata binmek, kılıç kullanmak, güreş tutmak, cirit atmak gibi zamanın bütün spor dallarında pek mahir oldu. Ağabeyi Abdülmecid zamanında veliahd ilan edilen Abdülaziz bundan sonra devlet idaresi ve Avrupa'nın siyasetini iyi bir şekilde takibe çalıştı. Abdülmecid Han'ın 25 Haziran 1861'de ölümü üzerine tahta çıktı.

   Bu sırada devlet'in durumu son derece karışıktı. Mali sıkıntı son haddinde idi. Karadağ, Hersek ve Girit'te büyük karışıklık hüküm sürüyordu. Avrupa devletlerinin müdahalede bulunacaklarını anlayan Abdülaziz Han yayınladığı bir fermanla onların Tanzimat konusundaki endişelerini, nisbeten ortadan kaldırdıi. Mali konulardaki sıkıntının önüne geçebilmek için israf ve gereksiz harcamaların önlenmesine çalıştı. Rüşvet ve irtikab işine karışanları şiddetle cezalandırdı.

  1862'de Karadağ bölgesinde çıkan isyanı serdar-ı ekrem Ömer Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu ile anında bastırdı. Mısır'da son yıllarda Osmanlı Devleti'ne karşı bağlılığın azaldığının farkında olan Abdülaziz Han, bu bölgeye bir seyahat düzenledi. Mısır valisi İsmail Paşa'ya Hidiv ünvanını verdi. Gittiği her yerde muhteşem merasimler ve halkın sevgi gösterileri ile karşılanan Sultan, Mısır'ın payitahta olan bağlılığını güçlendirdi. Osmanlı Devleti'ndeki müsbet gelişmelerin önüne geçmek isteyen batılı devletler Girid'de büyük bir isyan çıkardılar ve adanın beynelmilel bir komisyon tarafından idaresini istediler. Bunu şiddetle reddeden Abdülaziz Han, bazı imtiyazlarla meseleyi bir müddet için halletti.

   Abdülaziz Han, 21 Haziran 1867'de Fransa, İngiltere, Belçika, Prusya ve Avusturya'yı içine alan bir geziye çıktı. Sultan'ın bu gezisi genel barışın sağlanmasında önemli rol oynadı. Avrupa devletleri ile olan münasebetler iyileşti. Abdülaziz Han, devlet ve milletin bekası ve huzuru için gece gündüz çalışırken içte batı hayranı ve mason devlet adamları her türlü siyasi desiselerle nizam ve intizamın bozulmasına gayret sarfediyorlardı. Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Süavi gibi yazarlar halkı Padişah'a karşı düşmanlığa teşvik ederken, mütercim Rüşdü, Hüseyin avni ve Mithat Paşalar da padişah'ı devirmenin hesapları içerisindeydiler. Nitekim gözlerini iktidar hırsı bürümüş bu devlet adamları, 1875'de patlak veren Bosna-Hersek isyanı ile, ardından çıkan Rus harbini fırsat bildiler. Abdülaziz Han, ssıkıntılar içinde olmasına rağmen Sırbistan'ı kısa sürede mağlup etti. Bulgaristan'daki karışıklıkları mahalli kuvvetlerle bastırdı. Ancak Hüseyin Avni, Mithat, Redif ve Süleyman Paşalar 30 Mayıs 1876 günü Dolmabahçe Sarayı'nı kuşatarak Sultan'ı tahttan indirdiler.

   Abdülaziz Han efradıyla birlikte çeşitli hakaret ve işkencelere maruz bırakıldıktan sonra 1 Haziran 1876'da Fer'iye Sarayı'na nakledildi. Avni Paşa üç gün sonra, güvenlik gerekçesiyle saray bahçesine yerleştirdiği adamlarına verdiği emirle, Kur'an-ı Kerim okumakta olan Sultan'ın bileklerini kestirerek şehid ettirdi. Hadiseye intihar süsü verilmeye çalışıldı. Ancak pehlivan yapılı Abdülaziz Han'ın zorbalarla boğuşması sırasında vücudunda meydana gelen çürükler ile iki dişinin kırık olduğunu görgü şahitleri ifa'de etmişlerdir. Zaten tıp ilmi, intihar edecek bir şahsın iki bileğinin damarlarını kesemeyeceğini belirtmektedir. Şehid Sultan'ın cenazesi 5 Haziran 1876 günü pederi Sultan İkinci Mahmud Han'ın Çemnerlitaş'taki türbesine defn edildi.

   Abdülaziz Han iyi niyetli, dindar, her sabah Kur'an-ı Kerim okuyan, son derece vakar sahibi bir kimse idi. Devrin alimlerini sayarak toplar münazaralar yaptırır, kendisi de bazen bu münazaralara iştirak ederdi. Devlet işlerini bilfiil kendisi idare etmeğe çalışırdı. Onun en büyük gayesi Devlet-i Aliyyenin istiklalinin devam etmesi ve halkının refah içinde yaşaması idi. Bu sebeple ilim ve teknikte ilerlemeeye ve imar faaliyetlerine büyük önem verdi. 1863'de sahillere deniz fener leri yapıldı ve devlet şurası kuruldu. 1867'de Sultan'i mektebleri(Liseler), 1868'de sanayi mektebleri, 1869'da Süveyş kanalı açıldı. 1870'de şark rüşdiyye mektebleri açıldı. Donanmaya büyük önem verdi. Hind Okyanusu'na kadar donanmamızı göndererek, Osmanlı deniz gücünü İngilizlere kabul ettirdi. Osmanlı donanmasının birinci Dünya ve Kurtuluş harpleri sırasındaki muvaffakiyeti, Sultan Abdülaziz'in donanmaya kazandırdığı bu kudretle mümkün olmuştur.
 
  Bugün 19 ziyaretçi (43 klik) kişi burdaydı! Secure webcounter
Malatya Hava durumu
Malatya Hava durumu

YAKUP KAVAKCI

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman Irkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarmız sonra helal...
Hakkdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım?.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş Yurduma alçaklara uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiğin günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı cananı bütün varmı alsa da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanır kanlı yaşım,
Fışkırır Ruh-i mücerred gibi yerden naş'ım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı?Hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy





BU TASARIM YAKUP KAVAKCI TARAFINDAN YAPILMIŞTIR